Romanda da adı geçen Şeyhülcebellerin olayları Batı Asya tarihinin çok önemli ve meraklı sahasını teşkil ettiğinden, bunlara dair kısaca malumat vermek faydalı görülmüştür. Şeyhülcebel, Hasan Sabbah tarafından kurulan ve İsmailliye-Battaniye denilen Şiî bir inanç hükümetinin başlarına denilirdi. Hasan Sabbah, Irak'ta hüküm süren Selçuklu Alparslan'ın veziri Hüseyin Nizamülmülk'ün ve şair Ömer Hayyam'ın sınıf arkadaşı idi. Bu sayede epeyce mevki sahibi olmuştu. Kendisi şii olduğu gibi, son derece zeki ve h

Günaha batan Hristiyanları cezalandırmak için Tanrı'nın gönderdiğine inanılan Attila'nın hayat hikâyesi... Batılılar tarafından Tanrı'nın kılıcı/kırbacı olarak isimlendirilen Attila, başta Macaristan olmak üzere Turan coğrafyasında en büyük Hun-Türk hükümdarlarından biri olarak kabul görmektedir. Efsanelerle örülmüş hayatı birçok millet tarafından benimsenerek destanlarına alınmıştır. Kimine göre adil, kimine göre gaddar olarak tanımlanan Attila'nın üzerindeki sis perdesi her geçen gün aydınlanmaktadır. Att

Cengiz için Avrupalılar ?Barbar deyip geçerler. İran, Arap ve Osmanlı tarihçileri de bu büyük, çok büyük hükümdar için, ?Zalim, hunhar, dinsiz, kâfir gibi sıfatlar vermekten ve sıralamaktan geri kalmazlar. Doğru tarihlerinde onun klişe halini alan unvanı şudur; ?Cengiz'i fitneengiz! Pek açıktır ki Avrupalıların barbar demesi bütün Avrupa'yı yenmesindendir. Eğer Avrupa Cengiz'i yenseydi bu zaferle iftihar edilecekti ve ondan kuvvetli bir insan ve şanlı bir mağlup olarak bahis olunacaktı! Yenilmek acısı Avru

Emir Timur, Yalnız Türk- İslam dünyasının büyük hükümdarlarından biri olmakla kalmayıp, tarihin kaydettiği en büyük cihangirlerden biridir. Timur, 1336'da Mâverâünnehir'de Semerkand'la Belh arasında Keş kasabasında doğdu. 1370'te Mâverâünnehir Hâkimi Emir Hüseyin'in ölümünden sonra Mâverâünnehir'e tek başına hâkim oldu ve Semerkand'a gelerek tahta çıktı. ?Biz ki, Mülük-ı Turan Emir-i Türkistanız! diyen Emir Timur, 35 senelik hükümdarlığı süresince yaptığı bütün savaşları kazandı. Âlim ve iyi bir devlet adam

Bu hayatta kalanların inşa ettikleri bir şehrin öyküsüdür. Büyük bir felakette sıklıkla olduğu gibi, hayatta kalanlar etnik olarak tek bir halk değildi, çok sayıda halkların birleşmesiydi. Onlar yaşam şekillerini olduğu kadar kendi hayatlarını ve mallarını savunmak için bir araya gelmişlerdi. Kendi şehirlerini teslim etmeyi reddetmişlerdi. Yaklaşık bin yıl boyunca bu kararlılıklarını sürdürmüşlerdi. Tarih onlara Bizanslılar adını vermiştir. Onlar hayatta kalma mücadelesinde yalnızdılar. Batıda MS. 200 ila

Damarlarında yüzlerce cesur askerin kanı dolaşan aslan yürekli Nigel, henüz yirmi iki yaşındaydı. Bugünlerini şahinlerini ıslah ya da aileyle birlikte malikânenin toprak zeminli holünde yaşayan köpeklerini eğiterek geçiriyordu. O dönemlerde, hayat gizemli ve merak uyandırıcıydı. İnsanoğlu hem yukarıdaki cennete hem de ayaklarının altındaki cehenneme çok yakın bir noktada korku ve ciddiyetle yürüyordu. Tanrı'nın varlığı her yerde hissediliyordu: gökkuşağında, kuyruklu yıldızda, fırtınada, rüzgârda... Bu arad

Sadece Akhilleus ile Hektor arasında geçen bir savaş değildi Troya Savaşı Homeros'a göre sadece insanlar değil tanrılar da savaşıyordu birbirleriyle Öyle ki nasıl insanlar bölündüyse bu destansı savaş için, İlyada'da tanrılar da ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı Akhaların tarafını tutarken, bir kısmı da Troyalıların tarafındaydı. Daha önce Troyalılarla bir sorunu olmayan Hera ve Athene, tanrıçalar arasında yapılan bir güzellik yarışmasında Paris'in onlar yerine Afrodit'i birinci seçmesi üzerine, ona ve Troyalılar

Doğmadan ölüme mahkum edilen şanslı bir bebek Eşsiz Nilin, kurak Mısıra sürüklediği bir yaşam Tarihin tanık olduğu en görkemli cenaze töreni Saplantılı tutkularla nefrete dönüşen yakıcı bir aşk Soğuk taş sütunların gölgesinde ürkütücü bir cinayet Koyu kızıl kanla çizilen bir entrika Seçilmiş bir İbraninin, Mısırı yıkan öyküsü İhtiraslı ve güçlü bir firavunun evrene meydan okuyuşu Kızgın iki adamın tarihi değiştiren kavgası Göklerin gizemli kapısından uzak yıldızlara ulaşan Osirisin ülkesinde iki hizip, ke

Homeros'un ünlü destanlarından ikincisi olan Odysseia ilk destan İlyada'nın devamı niteliğindedir. MÖ 800 ila 600 yılları arasında manzum olarak kaleme alındığı düşünülen eserin ana kahramanı Odysseus'tur. İlk kitapta İlyada'da anlatıldığı gibi Truva'nın düşüşünden sonra vatanı İthaka'ya dönmek isteyen Odysseus'un macera dolu geri dönüş yolculuğu eserin ana konusudur. Yaklaşık on yıl süren Truva Savaşı'ndan sonra Odysseus'un İthaka'ya dönmesi yine on yılını alır. Bu süre zarfında binbir türlü macera ve zor

Hasan Sabbahı esrarengiz havaya büründürenler daha çok Avrupalılardır. Bâtınîler Hasan Sabbahten önce de vardı. Nizârî İsmailîleri, İran İsmailîleri, Haşhaşîler, Bâtınîler, Alamutun Efendisi, Şeyhul-Cebel deyince ilk akla gelen Hasan Sabbahtır. Selçuklular İran, Ortadoğu ve Anadoluya yayıldıklarında, çoklukla Selçuklu sahasında, 160 yıl en etkili faaliyetlerini gösteren Bâtınîler, İsmailîlerin değişik kolları olarak zamanımıza kadar gelmişlerdir. Biz eseri yazarken, tarihî kaynakları esas aldık ve farklı a

MÖ 400 yıllarında, Hellen Tarihçi Ksenephon (Xenophon) tarafından kaleme alınan düzyazı eserdir. On Binlerin Dönüşü adıyla da bilinen eser, Ksenophonun da içinde bulunduğu on bin civarında Yunan askerinin ülkelerine dönüş hikayesini anlatır. Yürümek, ilerlemek, tırmanmak gibi anlamlara gelen ve kitaba da adını veren Anabasis, bu on bin civarındaki askerin Cyrusun önderliğinde savaşa giderken yaşadıklarıyla başlar ve yapılan savaş sonrasında ortada kalan ve Persler tarafından adeta ölüme gönderilen bu askerl

Tarihî öyle olaylar ve kişiler vardır ki hiç unutulmazlar; varlıkları ve yaptıkları her zaman tartışılmakta ve haklarında yüzlerce kitap yazılmaktadır. Bunların en önemlilerinden biri de Alamut Kalesinden yürüttüğü faaliyetlerle bölgenin en güçlü devleti Selçukluya karşı isyan bayrağı açan Hasan Sabbahtı. Birçok Selçuklu sultanı onunla ve fedaileriyle mücadele etti... Melikşah, Muhammed Tapar, Sultan Sancar... Dönemin ve Türk tarihinin en önemli vezirlerinden Siyasetname adlı büyük eserin sahibi ve Selçuklu

Altay Vadisi, bin yıllardır yerleşim bölgesi olmasına rağmen, sanki bütün canlıların uyanık olduğu böyle bir gece yaşamamıştı. Bu gece, insanların, hayvanların ve bitkilerin uyanık olduğu bir kutlu geceydi. Çadır aralarındaki nöbetçilerin ikazına rağmen, yağmura fırtınaya aldırmayan oba halkı merak ve neşe içerisinde büyük çadıra doğru akın etmeye başladılar. İşte beklenen kurtarıcı gelmişti. Gelmesine gelmişti de acaba erkek miydi herkes bunu merak ediyordu. Fazla zaman geçmeden, herkesin bu merakını gider