Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Toplam 44 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Tasavvuf düşüncesinin temel eserlerinden olan Fusûsu'l-Hikem, sûfîlerin bilgi ve varlık görüşünün zirvesidir. Bu eser, bir şerh geleneğinin merkezini oluşturur ve tasavvufun seyrini kendisinden sonra büyük oranda etkilemiştir. Fusûs, klasik anlamıyla bir tasavvuf eseri değildir. İçerdiği yüksek hakikatler ve dilinin ağırlığından dolayı, şüphesiz anlaşılması zor bir eserdir. Bundan dolayı İslâm literatüründe, hakkında en fazla şerh yazılan eser olma özelliğine sahiptir. Bu özelliğinden dolayı da bugüne kadar
230 TL.
Istılahlar, bilginin öznellikten nesnelliğe geçiş sürecinde belirleyici rol oynar. Bu itibarla ıstılahlar bilgiyi tanımlar, ona çerçeve kazandırır, öteki bilgilerle ilişkisini kurarak başkalarınca da takip ve tahlil edilebilir hale gelmesini sağlarlar. Bilimde ıstılahların gelişmesinin bir neticesi de dilde kelimelerin anlamları üzerinde ikili bir yapının meydana gelmesidir: sözlük anlamlar ve ıstılahî anlamlar! Her iki anlam arasındaki fark, günlük dilin imkanlarını zorlayarak -bazen tahrif de ederek- yeni
135 TL.
Tükendi
Hakîm Tirmizî velâyet ve ilgili meseleleri sistematik şekilde ele alan ilk sûfîdir. Velâyet üzerinde ondan önce veya sonra her ne söylenirse söylensin Hakîm Tirmizî'nin önderliği inkâr edilemez. Alanın tartışmasız en büyük isimlerinden birisi olan İbnü'l-Arabî'nin velâyet bahsindeki baş referansı Tirmizî'dir. Onun en ünlü eseri Hatmü'l-velaye İbnü'l-Arabî'nin hatmü'l-velaye (velîliğin sonu) teorisine kaynaklık teşkil etmiştir. Bu eserde velîlik ile ilgili pek çok bahse yer verilirken aynı zamanda nübüvvetin
140 TL.
Tükendi
Elinizdeki eser İbnü'l Arabî'nin başyapıtı Fütûhât-ı Mekkiyye'nin 8. cildinde bulunan 107-108. kısımlar ve 162-167. bölümleri içermektedir. Bu bölüm Fütuhat-ı Mekkiyye'de kimyâ-i saâdet başlığıyla yer alır. Kimyâ-i saâdet, insanı saadete ve kemâle ulaştıran kimya, yani ahlâk ilmi demektir. Kimyanın popüler isimlendirmesi simyadır. Kimya veya simya madenlerdeki değişimi ve başkalaşmayı inceleyen ilmin adıdır. Bakırın altına dönüşmesi veya kurşunun altına dönüşmesinin imkânını bu ilim inceler. İbnü'l Arabî bu
125 TL.
Tükendi
Sûfîler velâyet ile halifelik arasındaki irtibatı ele alırken halifeliği "mânevî hükümdarlık şeklinde düşündüler. Allah'ın yeryüzündeki gerçek halifeleri velîlerdir. Allah, velîler vesilesiyle fiillerini icra eder. Hükümdarlığı izah ederken sûfîler velîleri; gavs, kutuplar, imamlar, bedeller (abdal), nakipler vs. olarak tasnif etmiş, her birinin görevinden söz etmiştir. Mânevî hükümdarlığın modeli meleklerdi. Hiç kuşkusuz âlemde gerçek ve tek mutasarrıf Allah'tır. Bununla birlikte Allah meleklerden ve onlar
125 TL.
Tükendi
Fakihler tövbenin şartlarından söz ederlerken geçmişe nedâmet, şimdiki hâlde hâli ıslah ve gelecek hakkında ise azim ve kararlılık şartını ileri sürerler. İbnü'l-Arabî bu şartlardan sonuncusuna itiraz eder ve yeni bir yorum ortaya koyar. İbnü'l Arabî tövbenin gelecekle ilgili kararlılık şartı bulunmadığını ve böyle bir düşüncenin "iddia" anlamına geleceğini söyler. Hâlbuki iddianın kendisi tövbe edilmesi gereken bir şeydir. İnsan gelecekle ilgili sadece iltica(sığınma) ve dua üzere olabilir. Kaderin neyi ge
125 TL.
Tükendi
Mârifet ve ilim arasında bazı farklar vardır. Mârifet insan için kullanılırken Allah'ın bilgisini ifade etmek üzere mârifet kelimesi kullanılmaz. Bunun sebebi mârifeti cehaletin öncelemiş olmasıdır. Tasavvufun gelişimiyle birlikte mârifet ile bilgi ayrımı sûfîleri geleneksel din âlimlerinden ayırt etmek üzere kullanılmıştır. Bunun başlıca sebebi mârifet ile zevk ve hâl arasındaki yakın irtibattır. Zevk veya hâl bilginin tarzı ve kesinliğiyle ilgili bir nitelemedir. İçselleştirilmiş bilgi için mârifet tabiri
125 TL.
Tükendi
Sûfîler Allah'ı tanımak ile nefsi tanımak arasındaki irtibatı "Kendini bilen Rabbini bildi. diye beyan edilen bir ilkeden(Hadis-i Şerif) çıkardılar. Tasavvuf, bilmek ile kemâl, olmak ve olgunluk arasındaki irtibatı dikkate alarak bilme sürecini nefsi terbiye süreciyle özdeşleştirdi. İnsan yetkinleştiği ölçüde kendini bilecek, varlıktaki yerini ve var oluş gayesini tanıyacak, bunu tanıdığı ölçüde Rabbine yaklaşacaktır. Bu yetkinleşme sürecinde insanın rehberi ise ilâhî isimlerdir. İlâhî isimler Allah hakkınd
135 TL.
Tükendi
Gazzâlî öncesi tasavvuf Ehl-i sünnet kelamının tesirindeydi. Bunun neticesinde İlâhî isimler sadece insanın ahlâkıyla sınırlı olarak ele alındı. İbnü'l-Arabî'yle birlikte İlâhî isimlerin varlıkta özne olduğu yeni ve kapsamlı bir anlayış gelişti. Bu anlayışa göre İlâhî isimler âlemin varlık sebebi olduğu gibi insan da İlâhî isimlerin karşısında mutlak anlamda edilgendir. İnsan, ahlâki kemâle ulaşma sürecinde İlâhî isimlerin varlıktaki sonsuz tecellîlerini tanır. Mesela kabz(gönülde daralma, darlık) ve bast(g
135 TL.
Tükendi
Aşk Risalesi, Fütûhât-ı Mekkiyye'nin en önemli kısımlarından birisidir. Belki de pek çok insanın İbnü'l-Arabî ve Fütûhât-ı Mekkiyye'ye yönelik ilgisinin ana sebebini teşkil edecek metinlerden birisi budur. Bu kitap Fütûhât-ı Mekkiyye'nin 8. cildinde bulunan 113-117. kısımlar ve 178-188. bölümleri içermektedir. Aşk Risalesi adıyla özel olarak yayınlanan bu eser, Fütühat-ı Mekkiyye'nin en önemli kısımlarından birisi olma hususiyetinin ötesinde, belki bütün tasavvuf ve düşünce tarihinde aşka dair yazılmış en ö
135 TL.
Tükendi
Zekâtın amacı arınmak ve temizlenmektir. Bu emri yerine getiren Müslüman, kendisine ait olmayan bir malı fakire ulaştırır. Bu eylemde o sadece bir aracıyken mülkün sahibi sadece Allah'tır. Zekât vermek kadar önemli olan, kişinin mülkün sahibi olarak Allah'ı tanımasıdır. Zekât verirken insan mülkiyet duygusundan 'arınır' ve kendisini emanetçi olarak görür. Zekât vermeyi önceleyen bilgi insanın bütün malı ve mülkü hakkındaki genel tasavvurudur. Bu tasavvur insanın sahip olduğu her şeyi 'emanet' olarak görmesi
135 TL.
Tükendi
Sûfiler nefsi terbiye etmenin en önemli yollarından birisi olarak ölümü düşünmüşlerdir. Hz. Peygamber ölümden söz ederken 'Ağız tadını kaçırtanı çok düşünün' buyurmuş, sahabe-i kiram 'O da nedir, ey Allah'ın Peygamberi' diye sorduklarında, 'ölüm' cevabını vermiştir. Ölüm insanın yeryüzünün faniliği kadar, burada bir maksat için bulunduğunu öğreten en önemli imkândır. Ölüm, ruhun bedeni terk etmesiyle gerçekleşir ve bu esnada insan, 'insan' vasfını yitirir. Çünkü insanı insan kılan vasıf, onun ruhudur. Ruh a
120 TL.
Tasavvuf, doğuşundan itibaren dikkatimizi insan ve insanın kemâli meselesine çekmiştir. Sûfilerin söz ve açıklamalarıyla birlikte kemâl ve insan terkibi günlük hayattaki kullanımdan soyutlanarak teknik bir ıstılah haline geldi ve Müslümanların arasında kullanılmaya başlandı. Belki sadece bu kavram üzerindeki değişimden İslam'daki nazari ve ameli düşüncenin seyri takip edilebilir. Önce ahlaki bir anlamla sınırlı olan kavram, zamanla daha derin ve metafizik bir muhteva kazanarak metafizik ilke anlamında yorum
130 TL.
Fütüvvet ve melametin müşterek tavrını; başkasına yük olmamak, el emeğiyle geçinmek, insanların değer yargılarına aldırış etmeden Hakka kulluk olarak beyan edebiliriz. Birincisi insanı kibir, büyüklük duygusu ve benzeri kötü özelliklerden korurken ikincisi bütün kemalin kendisine bağlı olduğu ve tasavvufun varmak istediği ihlâsın temel şartıdır. İnsan ancak insanların değer yargılarından uzaklaşarak hakiki ihlâsa yaklaşabilir. Buna mukabil insanların olumlu veya olumsuz hükümlerinin etkisinde kalarak ihlasa
265 TL.
Sûfiler ahireti yeryüzüne taşıyarak mebde ile mead arasında hayatın anlamını yeni bir gözle yorumlamışlardır. Bu yorumda ahiret varılacak bir yer olmaktan çıkararak insan hayatını mânâlı kılan 'hayatın mânâ derinliğine' döner. Bu nedenle insanın Allah ile karşılaşmayı ötelemesi manasızdır ve gaflettir. Mebde ile mead arasında hayatın bütünlüğünü fark etmek tasavvufun maksadıdır. Rabıta-i mevt, yani ölümü düşünmek tam da bu demektir. Hayatın anlamı böyle idrak edileceği gibi dinin maksadını teşkil eden 'ihsa
265 TL.
Tükendi
Topraktan yaratılmış olmak itibarıyla , kimsenin kimseye karşı bir üstünlüğünün olamayacağını ve dolayısıyla insanların eşit olduğunu öğreten en müessir ibadet hacdır. Haccın asıl hikmeti insana bu marifeti kazandırmasıdır. İnsan olmak bakımından kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur ve müktesep-mevhum kazanımlar bu hakikati değiştirmez! Bu nedenle hacılar dikişsiz elbise olan ihram giyer. İhram giymek, insanın dünyevi olan her şeyden uzaklaşmasını ifade ederken aynı zamanda kefen giymeyi de temsil eder. Bu, S
140 TL.
Tükendi
İbnü'l-Arabî'nin bütün eserleri gibi Fütûhât-ı Mekkiyye' de soyut kavramlar ekseninde kurulmuş ve bir imkân veya ihtimalden söz eden bir kitap değildir. Fütûhât-ı Mekkiyye bir rical kitabıdır. İbnü'l-Arabî eserinde her neyden söz ediyorsa gerçekleşmiş bir şeyden söz ediyordur. Her makam ulaşılmış makamdır, her hal yaşanmış haldir ve her mertebe ulaşılmış mertebedir. Makamlar ve haller sahipleriyle kaimdir ve ortada boşluk söz konusu değildir. Her makamın sahibi bir 'adam' vardır ve makam o adamla bilinir.
125 TL.
Tükendi
Bu kitapta İbnü'l-Arabî oruç ibadetinin Müslümanın hayatındaki yerini, Allah ile irtibatı bakımıdan ele alır. Oruçla ilgili hükümler, bu hükümlerin bâtınî anlamları ve orucun Allah hakkında insana kazandırdığı marifet bu kitabın ana fikrini oluşturur. Oruç insana, başta kendini tutmak eylemi olmak üzere Allah'ın her şeyden müstağni olduğunu anlamasını sağlayan (imsak), her şeyi var eden olduğunu öğreten bir ibadettir. Bu sayede insan oruç ile Allah'a yönelir (teveccüh) ve orucun sevabı bizzat Allah'ın kend
135 TL.
Tükendi
Abdullah b. Abbas 'İnsanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım.' mealindeki ayet-i kerimede geçen 'İbadet etsinler diye' ifadesini 'Beni bilsinler-tanısınlar' diye tefsir edince, Müslümanlar çok önemli bir bakış açısı kazandı. Bu bakış açısı ibadet ile marifet arasındaki ilişkiye dairdi. İbn Abbas bu yorumuna gerekçe olarak 'Tanımadan ibadet edilmez' diye gerekçe gösterdi. Sûfiler ibadet ile marifet, sonra marifet ile ilahi sevgi arasında irtibat kurarak ibadet üzerindeki konuşmaları artırdılar.
160 TL.
Tükendi
İslamiyet Allah'a iman üzere kurulu bir dindir. Kuran-ı Kerim ve hadisler bütün Müslümanların sorumlu olduğu iman ilkelerini beyan etmiş olsa bile esas mesele Allah'a imandır ve öteki konular doğrudan veya dolaylı olmak üzere Allah'a imanın gereği sayılan hususlardır. Bu nedenle İslam Allah'a iman, o imanın gereği olarak da Allah'a kulluk ve kulluğun neticesi olarak O'nu tanımayı ifade eden geniş bir anlama sahiptir. Sufiler hakikate dikkatlerini vermiş, fakat hakikatin ancak şeriat üzerinden gidilen bir şe
125 TL.
Tükendi
Toplam 44 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1